22 Eylül 2014 Pazartesi

HAYALET KORKULAR..

Hepimizin geceleri uykularımızı kaçıran suçluluk duygularımız, korkularımız, karabasanlarımız var. Bunların kaçı gerçek, kaçı zihnimizin acımasız bir oyunu?
Eski zamanlarda, bir Japon köyünde yaşayan genç bir kadın ağır bir hastalığa yakalanmış. Kocasına: ‘’Seni çok seviyorum. Ben öldükten sonra senin başka birisiyle olmanı düşünmek bana çok acı veriyor. Bunu asla yapma. Kabullenemem. Eğer yaparsan bir hayalet olarak geri döneceğim ve seni rahat bırakmayacağım’’ demiş.

Kocası da ona bir daha asla başka birisini sevmeyeceğine, yeniden evlenmeyeceğine dair söz vermiş.

Kısa bir süre sonra genç kadın hayata veda etmiş. Kocası aylarca derin bir keder içinde matem tutmuş ama bir gün, onu matemden çıkaracak bir kadınla tanışıp aşık olmuş. Kadın da ona tutkuyla bağlanmış. Tüm köyün katıldığı güzel bir törenle nişanlanmışlar.

Nişanın yapıldığı gece adam odasına çekildiğinde karısının hayaleti belirmiş karşısında. Öfkeli ve kırgınmış. Sözünü tutmadığı için adamdan
hesap sormuş. Bu, geceler boyu devam etmiş.

Karısının hayaleti, adamın nişanlısıyla yaptığı tüm konuşmaları biliyormuş. Öyle ki, kelimesi kelimesine tekrarlıyor, aldığı armağanları, gittikleri her mekânı tüm ayrıntılarıyla tarif ediyormuş.

Adam çıldırmak üzereymiş. Ne uyku giriyormuş gözüne artık, ne de nişanlısına duyduğu sevgiden haz duyabiliyormuş. Perişan halini gören bir arkadaşı ona, çok değerli bir Zen ustasının adını vermiş ve gidip danışmasını tavsiye etmiş.

Zen ustası adamın hikâyesini dinlemiş ve ona:

''Karının hayaleti gerçekten çok akıllı. Ona hayran olmamak mümkün değil. Sana dair her şeyi biliyor. Bir dahaki sefer geldiğinde ona, onu ne kadar takdir ettiğini anlat. Kendisinden hiçbir şey saklayamadığını, verdiğin sözü tutamadığın için çok pişman olduğunu ve soracağın son bir soruya da doğru cevap verirse nişanı bozacağını ve hayatının sonuna kadar yalnız yaşayacağını söyle.’’

Zavallı adam Zen ustasına: ‘’Peki, soracağım soru ne olacak?’’ demiş.

Zen ustası adamın kulağına eğilmiş ve soruyu fısıldamış:

''Gece yanında bir torba dolusu fasulye bulundur. Karının hayaleti geldiğinde torbaya elini daldır ve rast gele bir avuç fasulye al. Karının hayaletine, elinde ne kadar fasulye olduğunu sor. Her şeyi bilen bu kadar akıllı bir hayalet, bunu da bilecektir. O zaman sözünü tut ve nişanı boz. Eğer bilemezse, bunun tek açıklaması vardır ve bu da hayaletin senin zihninin bir oyunu olduğudur’’ demiş.

O akşam adam yatağına çekildikten hemen sonra her zaman ki gibi hayalet belirmiş ve adama öfkeyle söylenmiş:

''Senin bugün Zen ustasına gittiğini biliyorum. Neler konuştuğunuzu da.''

Bunu üzerine adam: ''Karıcığım, sen gerçekten de her şeyi biliyorsun, çok akıllı bir hayaletsin. Şimdi soracağım soruyu da bileceğinden eminim. Eğer bu soruyu doğru cevaplarsan nişanı hemen bozacağım'' deyip elini torbaya daldırmış.

''Söyler misin karıcığım, elimde kaç fasulye tanesi var?''

Ne ilginç; hayaletten cevap çıkmadığı gibi o andan sonra bir daha hiç görünmemiş.

Hepimizin geceleri uykularımızı kaçıran suçluluk duygularımız, korkularımız, karabasanlarımız var. Bunların kaçı gerçek, kaçı zihnimizin acımasız bir oyunu?

Hepsi birer fasulye testini hak etmiyor mu?

Doç. Dr. Şafak Nakajima

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder