31 Mart 2013 Pazar

IQ DÜŞÜREN HAP

Geçenlerde haberleri okurken "iq düşüren hap" diye bir habere rastladım. Habere göre, MinusIQ adı verilen bu "sahte" haplar kişinin IQ'sunu 10,30 veya 50 puan düşüren versiyonları mevcutmuş. Aslında böyle bir hap yokmuş, bu sadece sahte bir reklammış ve reklama göre düşük IQ ile hayat daha kolay olurmuş. Daha önce de sahte reklamlar hazırlayan Sleepthinker tarafından yayınlanan reklama buradan, habere ise buradan ulaşabilirsiniz.

Öncelikle komplo teorilerini çok seven hatta bazılarına inanan biri olduğumu belirteyim. Hatta birçok haber için anında kafamdan bir komplo teorisi uydurabilirim. Şimdi gelelim bu haber için benim teorime.. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz ve her yalanda bir gerçeklik payı vardır sözlerine dayanarak diyorum ki bence bu ilaç gerçekten üretildi. Hatta şuan test aşamasında. Peki kimler üzerinde test ediliyordur acaba?Kimler üzerinde olacak, tabi ki de gelişmemiş ülkelerde, hatta daha da kötüsü Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler üzerinde yapılıyordur bu testler. Yediklerimize, içtiklerimize hatta belki soluduğumuz havaya katılarak yavaş yavaş IQ'muzu düşürüyorlardır. En kötüsü ise yetişmekte olan nesil direk olarak etkileniyor olabilir.

İlerleyen yıllarda teorim doğru mu değil mi öğreneceğiz.. Umarım doğru değildir diyerek yazımı tamamlıyorum..

27 Mart 2013 Çarşamba

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK..

Gittin mi diye sordu kız sessizce içindeki büyümeyen çocuğa.. Cevap alamamıştı, demek gerçekten gitmişti bu sefer. Artık ona hiç bir şeyi kafaya takmamasını, sürekli gülümsemesini söyleyen, hayatını neşeli kılmasını hatırlatan çocuğu kaybetmişti. Ve birden içini derin bir burukluk kapladı. Tekrar gülümsemek istedi, beceremedi. Hayattan bezmiş yetişkinler gibi olmak istemiyordu. Dışarı çıktı ve kalabalığa karıştı. Herkes ne kadar griydi. Onlar gibi olmak istemiyordu. Karşısına gelen ilk bakkala girip çocukken en sevdiği o renkli şekerlerden aldı ve bir çocuk parkına varana kadar durmaksızın yürüdü. Sonra çocukların oyunları seyretti, onlarla şekerlerini paylaştı ve onlarla oyunlar oynadı. Tekrar içindeki küçük çocuğun geri geldiğini hissediyordu. Derken O'nu gördü. Günlerdir konuşmaya cesaret edemediği O'nu. Ve yanına gitmeye karar verdi, ona olan hayranlığından, gözlerinin insanın içini nasıl ısıttığından bahsedecekti. Yanına varınca tüm düşünceleri aklından uçup gitmişti. Ve koluna dokunup ”ebe” dedi.. 12.12.12

SONRA NE OLDU?

Aslında kız yorulmuştu herkese farklı farklı maske takmaktan. Ama takmasa ne yapacaktı ki, kendi bile hangisinin gerçek yüzü olduğunu bilemezken.. Son zamanlarda artmıştı dalıp dalıp gitmeleri, hiç bir şey düşünmeden boş gözlerle dalması.. Mutluluk neydi hüzün neydi bilemiyordu.. Zaten kim biliyordu ki gerçekleri..
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Sonra kız sessizliğin gücünü keşfetti ve bir daha tek bir kelime bile konuşmadı. Ta ki O gelene kadar. O, o kadar etkileyiciydi ki.. Kız çoğu zaman kendini O'nun simsiyah gözlerinin içine bakıp göz bebeklerini ararken buluyordu. Ve sonra bir gün kız konuştu. O'na seni seviyorum demişti. O da bende seni dediğinde birbirlerine sımsıkı sarılmışlardı. Kızın içini bir huzur kaplamıştı, sanki sonsuzluğa gidiyordu. O, ölümdü aslında ve kızı sımsıkı sarmış sonsuzluğa götürüyordu..
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Sonra ne mi oldu? Ne olacak, tabi ki de kız hayattan istediklerini aldı, hayat ondan bir şey alamadan hemde. :)

23 Mart 2013 Cumartesi

NASIL YANİ?


Şimdi size süper bir haberim var. İkiden fazla elimiz var :) Nasıl mı? Hemen anlatıyorum. Ellerimiz doluyken herhangi bir şeyi nasıl tutarız ya da bir yeri nasıl açarız? Ellerimiz doluyken ağzımızla tutabilir, omuz veya ayağımızla kapıyı açabilir, dirseğimiz yada burnumuzla zili çalabiliriz. Hatta yeren düşen bir şeyi ayağımızla bile alabiliriz. O yüzden ne yapıyoruz, sadece iki elimiz var diye şikayet etmiyoruz..

Gelelim bir başka olaya... Bankadasınız ve herhangi bir işlem yaptırdınız, işlemin sonunda bankacı size imzalamanız için bir makbuz uzatıyor. Siz ise nereyi imzalamanız gerektiğini söylediği anı kaçırdınız. Rank!! Şimdi nolacak, "nereye imza atacağım, adımı da yazmam gerekiyor mu?" gibi yüzlerce soru bir anda kafanızı allak bullak eder. En sonunda cesaretinizi toplayıp bankacıya o soruyu sorarsınız; "buraya mı imza atacaktım?"  Bankacı "daha önce göstermiştim ya" edasıyla size tekrar gösterir ve her şey yoluna girer. Peki ya sizin o anda ki stresiniz ileride büyük bir soruna yol açarsa.. Ya artık bir banka fobiniz varsa...

 24.04.2004 tarihinde yazdığım bir yazı :)

TOHUM, GÜNEŞ VE YAĞMUR..



Önce bir tohum düştü toprağa,
Korkuyordu toprağın altından çıkmaya.
Ama yağmurun sözleriyle küçük bir filiz vermişti
Ve o anda gördü güneşi, aşık oldu hemen.
Toprağın altından daha da çok çıktı, büyüdü.
Güneşin onu fark etmesi için giderek gelişiyordu.
Ama güneş başka çiçek ve ağaçlardan onu göremiyordu.
Artık fidan olmuş, minik çiçekler vermişti güneşe.
Sonra düşündü güneşin onu fark etmesi için daha büyümeliydi,
Yanındaki ağaçlardan daha uzun olmalıydı.
Büyüdü büyüdü ve kocaman bir ağaç oldu.
Ama güneş onun aşkını hala fark etmemişti.
Yağmur ise bu minik fidanın büyümesi için her şeyi yapmıştı.
Ama küçük fidan da güneş için büyürken,
Yağmurun kendisine duyduğu aşkı fark etmemişti.
Yağmur anlamıştı fark edilmediğini ve
Bir daha hiç yağmadı bitkinin bulunduğu bölgeye.
Ağaç güneşin yakıcı aşkıyla kavrulmaya başlamıştı,
Yavaş yavaş soluyordu, kuruyordu dalları.
Ama güneş hala görmemişti onu.
Yağmur ise aşkının kurumasını seyrediyordu
Ve daha fazla dayanamadı onun yaşaması için
Tekrar yağmaya başladı, kavuştu sevdiğine.
Tekrar eski haline geliyordu yağmurun sevgilisi ağaç.
Ağaç anlamıştı, yağmurun onu sevdiğini ve
Güneşin asıl sevgilisini dünya olduğunu, kainat olduğunu..

10.12.2002 yılında yazdığım bir şiir :)

21 Mart 2013 Perşembe

İNSANSAL MUCİZELER

Başlamadan önce insan olmanın avantajlarını bir kere daha düşünmenizi isterim. Belki farkında değiliz ama sahip olduğumuz herşey mucize, hatta bu mucizelere insanların ortaya çıkarttıkları işleri de koyabiliriz.

Örnek vermek gerekirse, gözümüzle başlayalım. Farkında değiliz belki ama, gözümüzle geçmiş ve geleceği görürüz. Hem de her zaman. Aslında basit bir olaydır, belki de hergün birkaç defa geçmişi ve geleceği görürüz ama farketmeyiz. Eminim şimdi nasıl oluyor diye düşünüyorsunuzdur. Olay çok basit ve saniyelik bir şey aslında. Mesela gemiyle bir yere gidiyorsunuz. Gemilerde koltuklardan bazıları geminin gidiş yönüne doğru, bazıları da tersine doğru yerleştirilmiştir. Geminin gidiş yönüne doğru olan koltuğa oturanlar, geminin gittiği yeri, ilerisini yani geleceği görürler. Tersi yöne oturanlar ise geçtiği yeri, arkada kalanı yani geçmişi görürler. Güzel bir nüans, hatta düşününce mucizevi geliyor. Garip değil mi sizce de? Zaman ilerlerken siz geçmiş olduğunuz bir yere bakıyorsunuz. Belki o sizin için şimdiki zaman ama karşınızda oturan kişi için geçmiş gitmiş. Birinin geçmiş sandığı, bir diğerinin yaşamakta olduğu veya yaşayacağı an olabiliyor. Hiç düşündünüz mü hayatı bu şekilde? Belki küçük ayrıntılar; büyük mutluluklar, mucizelerdir. Olamaz mı?

Bir başka mucize ise düşünmek. Doğru, doğada tek canlı bizleriz. Ne kadar güzel, kutsal, mucizevi. Mesela beynimizin kapasitesi ne kadar geniş. Bir düşünün hafizanızdaki isimleri, telefon numaralarını, belki bir yerde gördüklerinizden, duyduklarınız ya da okuduklarınızdan  aklınızda kalanları.. Beyniniz ne kadar çok şeyle dolu öyle değil mi? Milyonlarca hatta milyarlarca şeyle dolu. Bu sizce de mucizevi değil mi? Aslında son zamanlarda o kadar çok hafıza düşmanı teknolojik alet çıktı ki. Ama bunlar da insanların ortaya çıkardıkları hayatı kolaylaştıran mucizelerdir. Ve tabi ki de mucize beyinlerden mucizeler çıkar.

Aslında insansal mucizelere örnekler saymakla bitmez. Belki de farkında olmadan sahip olduğumuz o kadar çok mucize var ki.. Tek yapmamız gereken kendimize biraz daha zaman ayırıp, günlük yaptığımız işlere farklı bir bakış açısından bakarak nüansları görüp, mucizeler farketmek..

28.10.2001 tarihinde yazdığım bir yazı :)

BAŞLARKEN..

Şu an bu yazıyı okuyan herkese merhaba,

Nereden esti aklıma bilmiyorum ama benim de bir blogum olsun istedim. İlginç olayları, haberleri, resimleri paylaşayım, eleştirmek  istediğim konulardan bahsedeyim, kenarından köşesinden dişe dokunur herşeyi yazayım dedim. Ve burası benim sayfam olsun, beni yansıtan bir yer olsun istedim. Sonra da dedim ki, her kitabın bir başlangıç yazısı vardır (sizi bilmem ama benim genelde okumadan geçtiğim yerdir orası) ben de önce bir başlangıcımı yapayım.

Lisedeyken, o kadar çok yazardım ki; hemen hergün yazacak bir konu, ilgimi çeken bir nüans bulurdum. Sonra ne oldu bilmiyorum, iş hayatı farkındalığımı gittikçe azalttı ve nüans bulamamaya başladım. Belki de bu blogu açma sebebim içten içe lise yıllarıma geri dönmek ya da farkındalığımı geri kazanma isteğimdendir.

Başlarkenimin sonuna gelirken ilk paylaşacaklarımın lise yıllarımdan kalan karalamalarım olacağını belirteyim.

Nüansları kaçırmamanız dileğiyle..