15 Nisan 2013 Pazartesi

OFİSTE MİYİZ EVDE Mİ BELLİ DEĞİL..

Çalıştığımız yeri hepimiz evimiz gibi benimseriz ya da en azından benimsemeye çalışırız. Sonuçta neredeyse bütün hayatımızı ofisimizde geçiriyoruz. Fakat bazen küçük bir ayrıntıyı gözden kaçırabiliriz. her ne kadar evde gibi hissetsek bile evdeymiş gibi davranamayız. İşte bu günkü yazım şirkette olduğunu unutup evde gibi davrananlara gelecek biraz ama ne yapalım belki biraz kendilerine çek düzen verirler onlar da..

Mesela kimisi vardır, sanki evde annesiyle babasıyla konuşur gibi konuşur. Böyle bir kahkaha atmak, böyle bir yüksek sesle konuşma yoktur. (Kulaklık tak tak bir yere kadar yani, yok o sesten kaçılmaz) Bir de kimisi vardır açar müziğin sesini sonuna kadar, sözüm ona kulaklıkla müzik dinliyor. (Arkadaşlar bu cızırtılı müzik nereden geliyor?!) Ayrıca kimisi de vardır o kadar mükemmeldir ki, kendini öve öve bitiremez. "Ben şunu yaparım, ben şöyle derim, ben asla hata yapmam, ben şöyle bir numarayım, ben böyle bir numarayım, bla bla bla.." (Ey mütevazılıkta son nokta insan, iki nefes al da, bizim de beynimiz dinlensin) Ha bir de telefonunu masada bırakıp gidenleri unutmamak gerekir. O telefon bir çalar, üç çalar, beş çalar susmaz. (Ya sesi nereden kısılıyor bunun arkadaşlar?!) Az kalsın unutuyordum. Bir de cam kavgası vardır ofislerde dimi? Biri açar camı "arkadaşlar azıcık hava alsın içerisi" der, 5 dk geçer ya da geçmez bir başkası gelir "aman çok soğuk burası" der ve camı kapatır. (Bunun çeşitli türevler vardır: pencere, klima, kalorifer gibi uzar gider) Gelelim en en en kötüsüne, tuvaletler. (Ayrıntı yazıp kimsenin midesini bulandırmak istemiyorum ama eminim herkesin bu konuyla ilgili iğrenç bir ofis tuvaleti anısı vardır)

Neyse sevgili dostlar yazımı burada tamamlarken beğendiğim bir linki de sizlerle paylaşayım da, ben beceremem böyle işleri, faydalanabilen varsa faydalansın. Ofiste insanları kullanma sanatı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder